25 Mayıs 2013 Cumartesi

ŞAPKALI 2.BÖLÜM

Dudakları dudaklarımda şimdi, arada gözlerimi açıp bakıyorum acaba gözleri açık mı kapalı mı diye. Kim çıkardıysa onu da gözleri açıksa sevmiyor, kapalıysa seviyor diye. Kapalıydı gözleri, hemen bende kapatıp öpüşmeye devam ediyorum. Elliyor her yerime, ses çıkarmıyorum. Hoşuma gidiyor. Şarkılar bitiyor alkışlıyoruz, sarılıyoruz, el ele tutuşuyoruz, gülüyoruz, tekrar öpüşüyoruz, görsen sanki çok seviyoruz.

Bakışlarını yakalıyorum bazen bende bakıyorum on saniye falan birbirimize bakıp gülümsüyoruz. "Hiç gitme benden" diyorum. "Hep beni sev" diyorum. "Hoş geldin" diyorum içimden sessiz, duyulmasından korkarak... Anlamış gibi sarılıyor bana, göğsüne bastırıyor kafamı.

Konser bittikten sonra kafamızda iyice açıldığından " bir şeyler içelim mi" diyorum. "Tamam" diyor ve mekandan ayrılıp bir tekelden biralarımızı alıyoruz. Kapı önündeki kalabalığa, arkadaşlarımızın yanına oturuyoruz. Çok geçmeden iki çocuk gelip şapkalıya sulandı. Bu da ne olduğunu anlamadı pek ama beni tutup herkesin içinde öptü. Diğer çocuklar o an toz oldular. Tabi ben uçuyorum, sevgili miyiz lan şimdi falan diyorum kendi kendime. Allahım diyorum sonunda sonunda sağ ol seni çok seviyorum, kedileri seviyorum, annemi seviyorum, seni de seviyorum lan jale falan moduna giriyorum. Herkes sevgili mi oldunuz diyor, o hayır diyor ben susuyorum. Tebrikler diyorlar, sağ olun diyorum bu sefer o susuyor.

Biralar bitince tekrar içeri geçip biraz oynadıktan sonra tuvaletin önündeki masaları göstererek gidelim mi dedi. Olur dedim sandalyeye oturdum ve ayaküstü sevişmeye başladık. Kolumdan tutup bi anda tuvalete götürdü ne olduğunu anlamadım bile gözümü tuvalet kabininde açtım. Orda da ayak üstü biraz seviştikten sonra çıkalım mı dedim. Tamam dedi. Aynada kendimizi düzelttikten sonra çıktık, tekrar kapının önüne arkadaşlarımızın yanına oturduk.

O başkaları ile konuşurken fırsat bu fırsat diyip lezbiyen arkadaşımdan akıl almaya çalıştım. "Seviyorum dedim, halini görüyorsun oda seviyor sanırım napim dedim, bir şey yaplamıyım ama ne" " ee seviyorsan söyle " dedi. Ben de salak, zaten birinin git söyle demesini bekliyormuşum. Gerizekalı gibi gittim çocuğa senden hoşlanıyorum ben dedim. Ama böyle durup dururken başkaları ile ettiği muhabetin içine dalarak. Ne olduğunu anlamadı başta. Sonra ben aşka inanmıyorum vs. ile başlayan uzun kasvetli cümlelerini kurdu. Sex anılarımı yazıyorum falan filan dedi. Sonra ayağa kalktı. Gidiyorum dedi. Nasıl yani bana gelecektin dedim. Gelemem, sana bunu yapamam dedi. Arkasına bile bakmadan gitti. Nasıl hissettim o an var ya. Piç gibi, kimsesiz gibi, amcık gibi. Sik gibi. Yol ortasında yalnız kalakalmıştım işte. Gözümden sicim gibi aktı bir kaç damla yaş. Aldılar su verdiler, sakin ol dediler, ama hiç biri umrumda değildi, çocuk beni bırakıp gitmişti.

Biraz daha orda oturdum, kendimi rezil ettim,ağladım, küçük düştüm.
Benim kızdığım asıl olay, gece boyunca bana kırk yıllık sevgilisiymişim gibi davranıp, sonra da siktir olup gitmesi. Adam gibi ben sex arıyorum, bu gece de seninle sevişmek istiyorum dese bana en baştan, ben bin tane hayal kurup, arkasından kendimi böyle rezil etmeyeceğim. ama yok illa oyun, illa kandırmak, illa gözyaşı. Bu adilik, şerefsizlik, amcıklık değil de ne şimdi. Cineyet işlemek istiyorum. Evini basıp benzinle yakmak istiyorum, araba altında kalsın ölsün istiyorum. Hepsini geç ben bir kaç saat önceye dudaklarına geri dönmek istiyorum. Sevildiğimi hissettiğim anlara dönmek istiyorum.

Evet, sevilmek bana çok yakışıyordu...

19 Mayıs 2013 Pazar

ŞAPKALI 1. BÖLÜM

En yakın arkadaşımın "sen gizli gay değilsin, sen yazanbirgaysin kimden saklanıyorsun" demesi üzerine, ertesi gün hemen gidip okulun gay kulubune adımı yazdırdım. Sınıftakilerin anlamasından korkmuyorum çünkü ilk senemdi ve iki üç kızdan başka kimseyle arkadaş olamamıştım. Onlara da hemen söylemiştim ben gayim diye. Yani ortada bir sorun yoktu. 

Bir iki hafta sonra bir toplantı yapıldı. Terk edilmiş gibi duran bir apartman dairesinde. Lambda derneğinin yeriymiş orası sonradan öğrendim. Çay partisiydi güya ama kimse çay yapmamıştı, kolalar fantalar falan içiliyordu. Ben de salak salak konuşulanları dinliyordum tek kelime etmeden. Sonra gözüme biri takıldı, onu takip etmeye başladım, kola içişini, sigara içişini, kot pantolonunu, şapkasını! O şapkalıydı, hep şapka takıyordu, onun adı artık şapkalıydı. 

"Bir daha nerde karşılaşıcaz, tek kelime bile etmedik zaten" falan diyerek onu unutmam çok zaman almadı, ta ki iki hafta sonraki ikinci toplantıya kadar. Toplantı okulun bahçesindeydi ve biz girişte karşılaşmıştık, hemen selam verdim ve uzun uzun konuşmaya başladık. Okuduğum bölümü merak etti, defterimi açtım gösterdim. Tuvalete gitti, onu kapıda bekledim. Teşekkür etti. Allahım o kadar kibardı ki. Yeme de yanında yat yani. Gülüşünü unutmuyorum hiç, gülümseyişini. Anlamlı bakıyor insanın suratına, boş boş değil, sanki hep bir şey anlatacak gibi ya da dünyanın en önemli şeyini anlatıyormuşsun gibi bakıyor.

Toplantı olağan geçiyor, toplantı boyunca hiç konuşmuyoruz. Bir ara arkadaşım tuvalete gitmek için beni yanında götürüyor. Ve beraber geldiniz hayırdır falan diyor. Yok bir şey falan diyorum ama kalbim götümde atıyor resmen. Tekrar yanlarına gittiğimizde çocuğun sık sık bana baktıgını farkettim. Elim ayağıma dolandı, napsam ne etsem diye düşünmeye başladım. Gruptan lezbiyen bir arkadaşımın kuzeninin konseri varmış Taksimde çıkışta oraya gidicez, buna sende gelsene dedim. Önce tamam der gibi oldu sonra vazgeçti. Ben bir daha ne zaman buluşuruz diye kara kara düşünürek eşlik ettim grubun şarkısına. 

"Ada vapuru yandan çarklı..." 

Bir ay kadar sonra bir partideyim. Neden orada olduğumu bilmeden gittiğim bir partide, işte karşımda duruyor. Bir arkadaşı var yanında, elinde bardak. Dans ediyor hafif hafif. Yanına gitmeye karar veriyorum. "Selam naber" 
"Aa, iyidir senden" 
"İyiyim bende". 

Susuyoruz bir süre böyle, sonra ben sıkılıyorum yanında. Nasıl sıkıldım anlamadım. Eski ben olsam hiç konuşmasak da sabaha kadar öylece çantası gibi dikilirim çocuğun yanında.  

"Ev arkadaşımla geldim yanına gidiyorum, sen de sonra gel istersen" dedim ve arkama bakmadan gittim. Nasıl yaptım böyle bir şeyi bilmiyorum, neden yaptığımı da bilmiyorum, ama kendimden de gayet eminim. O bana gelecek, yanıma gelecek. Çok geçmeden de yanıma geldi. Aptal aptal suratıma baktı. Gülümsedi, kırk yıllık sevgilimmiş gibi, justin görmüş türk kızı gibi hayran hayran beni izledi. Sonra beni öptü. Öpüştük. müzik sustu sanki, herkes evlerine gitti, sadece ikimiz varız orada, o ve ben, öpüşüyoruz ama keşke zaman dursa diyorum keşke hep böyle kalsak, dudaklarımı dudaklarıyla birleştirsinler ayrılmayalım diyorum. 

DEVAM EDECEK. 

14 Mayıs 2013 Salı

BIYIK, NAZAN VE BİRA

Uzun zamandır yazmak istiyorum sadece, ne yazdığımın bir önemi olmadan anlatmak istiyorum içimdekini dışımdakini, kafamın içinde birbirini siken tilkileri. Birilerine anlatamıyorsun yarın karşına çıkıyor böyle böyle yapmıştın diyor, senin karşına çıkmasa başkalarına gidip seni anlatıyor. Güvenemiyorsun kimseye. Bazen ben bile konuşuyorum kendi kendimle, o nasıl gidip anlatmasın başkasına diye de koruyorum arkadaşlarımı sonra.  

Anlatacak yazacak ne var ki benim hayatımda diyorum bir süre duruyorum da parmaklarım durmuyor, beynim yaazzz diye bağırıyor en tiz sesiyle kafamın içinde yankılanıyor. Yaz yaz yaz yaz yaz yaz..

Nereden başlayacağım bilmiyorum ama hep en baştan başlanır. Ben sonran başlayacağım. Bir hafta öncesinden.

Klasik romeo turumu atarken bir mesaj geldi. "Tatlısın"yazıyordu sadece çok takmadım ta ki bana fotograflarını gönderene kadar. Hayatımın, hayallerimin erkeği ete kemiğe bürünmüş karşıma çıkmış bana tatlısın diyordu bir de. Yani o da beni beğenmişti. Ne yapmam lazım, teşekkür mü ediyim, sen de harikasın mi diyim diye iki üç dakika düşündükten sonra, beni beğenmedi yazmasın demiyor diye yazmaya karar verdim. "Hoşgeldin hayallerimin erkeği napıyorsun?" diye bir mesaj attım. Neden öyle bir şey yazdığımı hala bilmiyorum. İki dakika sonra cevap geldi. Adam o yazdığımı görmemezlikten gelmişti. İşte o an ölmek istedim. Bari hoşbuldum de öküz. Sana iltifattan da ötesini yazmışım, hiç tanımadan hayatımın merkezine koymuşum. Şu yaptığına bak. Bıyıklarından sakallarından yakışıklılığından utan be hayvan. Diye diye sakinleştirdim kendimi. Bir süre konuştuk. Ertesi gün bulusmak üzere sözleştik, telefon numaralarımızı alıp kapattık.

Akşam mesaj yazsam mı diyorum ama tutuyorum kendimi, hemen ilk günden herifin üstüne gitme diyorum.
Bir de üç hafta falan önce talihsiz bir flört yaşamışım, aşka küsmüşüm, aşk umrumda değil, kimseden etkilenmiyorum artık, kimseyle sevgili olmam yeaa, diye dolanıyorum ortalıkta. Takmamaya çalışıyorum yani adamı.

Ertesi gün buluşmaya gidiyorum ama adetimdir hep geç kalırım. Yine geç kaldım. Yine adama bir yığın küfrettirdim kesin. Demirören'in önüne varıyorum. Adamı arıyorum. Bin tane adam arasından bulamıyorum derken karşıdan biri el salladı. "Aaa bunun boyu bu kadarmıymış dedim ilk gördüğümde." Adam bildiğin benle aynı boyda. Ama o kafa o yüz en az 180 lik bir bedeni hakediyor be yavrum.

Bir bara girdik. İçki içmeye başladık bir yandan sıcak sıcak konuşuyoruz. Muhabbet hiç kesilmiyor. Adamdan hoşlanmaya başlıyorum. Gülüyorum, gözlerinin içine derin derin bakıyorum, anlamıyor ama bu kendi havasında anlatıyor bir şeyler. Nazan Öncel aşığı çıkıyor, çok severim diyorum. Demez olaydım iki buçuk saat Nazan hakkında konuşmaya başlıyor. İki kere tuvalete gidiyor. O yokken hayaller kuruyorum. Onunla sevgili olduğumu düşünüyorum, beraber uyandığımızı, kahvaltı hazırladığımızı, toplamadan dışarı çıktığımızı, bana sürpriz yaptığını falan filan bir yıgın şey düşünürken hadi kalkalım mı dedi. Sarhoş oldum olucam. "Nazlı ay gelin ay git ona söyle" şarkısını söylüyorum kendi kendime. Ağlamadan kalktık neyse ki. Eve gitmek istemiyorum ben dedim. Başka mekana gitmek amacıyla. Adam da bana gidelim o zaman dedi. E napiyim koyver gitsin dedim adamın evine doğru yürümeye başladık. Cihangir de oturuyormuş. Yol boyunca konuştuk, ne konuştuğumuzu bilmiyorum ama güzel konuşuyorduk biz bu adamla.

Evine geldiğimizde ev arkadaşı bilgisayarının başında koli arıyordu sanırım. Zırt pırt romeodan mesaj gelmesi buna işaret ediyor zira. Yolda aldığımız biraları açtık, gitti cips getirdi, oturduk salondaki tek koltuğa ve bana Nazan videoları izletti. Sonra arkadaşı yatmaya gitti. Biz öpüştük, tam mevzuya girmişken cips tabağına vurdu ve yere düştü her taraf cips oldu. Toplamadan odaya gittik.

Seviştik, seviştik, seviştik... Aşık adam sevişmesiydi bu, beni sever gibi sevişti, on yıllık sevgilisiymişim gibi öptü... Düşündüm sonra pek uyuyamadım. Herkesi mi böyle öpüyordu bu adam, herkese mi bana dokunduğu gibi dokunuyordu. Acıdı, bilmiyorum nerem ama bir yerlerim sızladı. Bu gece benim yerime başkası da olabilirdi diye düşündüm. Biraz daha sıkı sarıldım ona. Kalbinin atışını hissedince uyuyamıyorum dedi. Ben döndüm o bana sarıldı. Bir süre dalmışım.

Sabah uyanıp evime geldim, onun da benim de mosmor olmuştu boyunlarımız. İz bırakmayı seviyorum ama bunu o çok takmamıştı. Görüşürüz dedi vedalaşırken ama sanırım bir daha görüşmeyecektik.
Arada mesaj atıyorum cevap veriyor ama sever gibi değil, mecburiyetten. Ben de aklımdan yavaş yavaş çıkardım zaten onu. Olmuyorsa zorlamam, oldurmaya çalışmam. zira hayatım boyunca hep cepteki oldum, hiç sevilmedim hep nasılsa seviyor dediler benim için. Bundan sonra öyle olmak istemiyorum. Biri beni deli gibi sevsin peşimde dolansın istiyorum.

Ben acı çekmek aşık olmak istiyorum...